O ne ola, diyecek olursanız… İlk başlarda yani 1989 yılında mesela, “TELE–REFERANDUM” şeklinde düşünmüş ve adlandırmıştım… Bu, o günün teknolojik imkanları ile her ne kadar imkansız gibi görünse de, telefonlarımız yok muydu? Bir merkezde bulunan santrale telefon edersiniz, önce kimlik numaranızı girer ardından da örneğin “evet” için “1”; “hayır” için “0” tuşlarsınız… Böylece, sandık organizasyonu gerektiren çok zahmetli demokrasi süreci, aşılabilir ve halkın hakiki anlamda katılabildiği, fikrini ortaya koyabildiği bir siyasal sistem oluşturulabilirdi… Buna gerek de vardı, zira demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir, dense de; üç beş senede bir, bizim adımıza düşünecek olanlara düşünme hakkımızı devretmemizden; üç bilemediniz beş senelik padişahlar seçmemizden başka bir şey değildi… Böyle bir düzende fikir ve ifade özgürlüğü nasıl olabilirdi ki?